Kebap Meze Şehirleri Adana & Hatay

Çok sevgili eşim Gökhan, bir gün beni arayıp bir akrabalarının düğününün Adana'da olacağını ve bizim de ne zamandır yapmak istediğimiz gastronomi turunu yapabileceğimizi söylediğinde mutluluktan ağzım kulaklarıma vardı. Adana- Hatay bölgesine " Niye bu kadar gitmek istiyordun ki? Ne alakası var?" diyenlere; efenim yeme içme hususuna biraz fazla önem veriyoruz (tiplerden belli :)) Ayrıca lezzetlerin asıl kaynağında tadılması gereği inancındayız... Hem eşim, hem ben.  Bu sebeple 23- 25 ekim günleri Pegasus'la Trabzon'dan direkt Adana'ya gidiş dönüş biletlerimizi aldık. Hem de öyle çok astronomik rakamlara da değil. Biletleri alırken gidişimize neredeyse 1 ay kalmamıştı ve biletlere gidiş- dönüş 377 TL ödedik. 23 ekim günü Trabzon'dan oldukça güneşli bir günde ben, Gökhan, Engin dayı, Şadiye teyze çıktık yola. Yaklaşık 1,5 saatlik bir uçuş sonrası Adana' daydık.

Adana'ya oldukça sisli, puslu, yağmurlu, bizim Trabzon'dan alışık olduğumuz ve çok da sevdiğimiz :p bir hava durumu içerisinde indik. Şimdi bu nedir? Sorarım size...sen kalk taaaa Trabzon'dan yağmurlar diyarından Adana'ya (yılda toplamda belki en fazla 1 ay yağış alan) yere gel yağmur yağsın. Hem de öyle ahmak ıslatan cinsten değil, bildiğin sağanak yağmur. Neyse bu bize engel olur mu?... Tabi ki HAYIR. Havalimanından " rent go" adlı firmadan otomatik vites bir Toyota Corolla kiraladık 2 günlük toplam (seyahat sigortasıyla beraber) 240 TL tuttu. Havalimanından telefonlarımızın navigasyonlarona düğünün de yapılacağı otel olan Şirinpark Hoteli yazıp yola çıktık. Yaklaşık 15 dakika içinde oteldeydik. Düğün Ekibi için ayrılan odalarımıza yerleştikten sonra aç karnımızı doyurmak için daha önceden yaptığım araştırmalar sonucu bulduğum 'Koço Restaurant' a gitmeye karar verdik. Navigasyondan baktığımızda Koço restaurantın kaldığımız otele çok yakın olduğunu gördük. yürüyelim hem de etrafı görürüz dedik ama nerdeeee??? Sağanak hala devam ettiği için otelden çıkıp, sola dönüp (6 minareli Anadolu'nun en büyük cami olan Sabancı camini sağ tarafımıza alıp) yol boyu ilerledik ve ilk kavşaktan U dönüşü yaptık. Yolun bizim ilk döndüğümüz kavşağa gelmeden hemen önceki sağ sapağından içeri girince sol tarafta meşhuuuur 'Koço Restaurant'.


Koço restaurantta yediğim Adana da, mezeler de, salatalar da, yağlı karalı denilen koyunun butunun üst köşesinden çıkan etten yapılan ızgarası da o kadar lezzetliydi ki bugüne kadar böyle bir lezzet tatmadım. Dört kişi tıka basa doyduk ve toplamda 118 TL hesap ödedik.
Karnımızı da doyurduktan sonra gezelim görelim hem de bana sipariş verilen biber salçalarını alabileceğim biryer bakınalım diye Kazancılar çarşısını hedef belirledik. Arabayı otele park ettik ve yürümeye başladık. Otelin hemen arka sokağında otobüs duraklarının önünden geçerken kapalı duraklar dikkattimizi çekti.

                  (fotosunu çekmeyi unuttuğum için fotoğraf alıntıdır.)
Sonradan öğrendik ki sıcak havalarda Ada'na halkının serin Serin otobüsünü beklemesi için yapılmış klimalı duraklarmış bunlar. Çok güzel hizmet bence.
Durakların önünden karşıya geçip sol tarafta ki yol boyu Kazancı'lar çarşısını bulmak için ilerledik sora sora tarihi Kazancılar çarşısını bulduk ve sonunda ki büyük saati de...


 'İlla ki görülmesi gerek mi?' diye sorarsanız başlıkta da belirttiğim gibi Adana görmelik değil, kebap yemeye gelmelik bir yer bence :). Ama Adana' ya gelmişiz, şehrin temsili yapılarını da görelim dedik işte. Yol boyu salça satan yer aradık ama pek temiz yapanını bulamadık . Zaten şehrin bu eski kısmında da sokaklar pek temiz değildi. Ben ve meşhur tiksinmelerim burda da kendini göstermeye tam başlamıştı ki canım arkadaşım Nazmiye aradı. Bizi almaya geliyormuş. Nazmiye benim Ankara'dan yurttan arkadaşım. 2 sene oda arkadaşlığı yaptık. Aynı Zamanda ikimizde aynı fakültedeydik. Yaklaşık 10 yıl sonra nihayet buluştuk. Nazmiye, Gökhan ve beni otelin arka tarafında ki otobüs duraklarından aldı ve eczanesini görmeye gittik. Oradan da eşi Uğur'u da alıp önceden rezervasyon yaptırmış oldukları Sercan Restauranta geldik. Masaya oturduğumuz gibi mezeler gelmeye başladı. Adana'da sanırım çoğu kebapçıda böyle masaya oturduğunuz gibi sipariş vermeden önce masa bi mezelerle donatılıyor. Ancak burada masa doldu taştı koyacak yer kalmadı. Hele ki çömlekte gelen tereyağlı humusun lezzeti sıcak sıcak harikaydı.Bütün bunlardan yerken ana sipariş olan karışık kebap da geldi ki  masa boyunca uzanan bir kebap.
Kebaplar, mezeler ve biz =)

Kebaplarda yenildikten sonra bir de meyve faslı başlıyor. Ye ye bitiremiyorsunuz yani. 


Adana'ya yolu düşen Sercan restauranta uğrayabilirse uğrasın bence. Sigaralı sigarasız kısmı var, ayrıca alkol de alabileceğiniz bir mekan.Yiyip yiyip iyice  şiştikten ve güzel muhabbetimizi de ettikten sonra artık otele dönme vakti gelmişti. Ancak dönüş yolunda canım arkadaşım Nazmiye' nin açmış olduğu Ma Vielle adlı ev yapımı çikolatalarını sunacağı, aynı zamanda yapım malzemelerini bulundurduğu cafesine uğradık.

Ellerine sağlık çok güzel bir mekan yapmışlar . Adana' ya yolunuz düşer hele ki Seyhan Başkent hastanesi tarafına yolunuz düşerse bir kahve, ev yapımı çikolata molası vermeye uğrayın derim. Yıllar sonra yeniden bir araya gelmek çok çok güzeldi ve bize yaşattıkları bu güzel akşam için Nazmiyeciğime ve eşi Uğura tekrar tekrar teşekkürler. Adanada ilk günümüz böylece sonlanmış oldu. Sabah ola hayrola...


Adanada 2. Gün: Hatay'a gidiş:

Hazır Adana'dayken yakın yerlerden Hatay'ı da görelim dedik ve saat 09:30 da Adana' nın Seyran bölgesinde bulunan Şirinpark Hotel' den yola çıktık. Yaklaşık 2 saat sonra Hatay il merkezine vardık. Yol üzerinde gidilmek istenilirse denize kıyısı olan Hatay' ın en büyük ilçesi İskenderun'a da (bol vakti olanlar için) uğranılabilir. Biz uğrayamadık ve Hatay merkeze doğru devam ettik. Hatay ve Antakya aynı yer mi? değil mi? nereye gitmek gerek? diye araştırma yaparken öğrendik ki: Antakya, Hatay'ın merkez ilçesiymiş yani gezdiğiniz yerler hem Hatay hem Antakya şaşırmayın e mi? Efenim gelelim şehri anlatmaya;
Hatay il merkezine girdikten sonra çok bilinen ve çarşıda gezilecek yerlerin hemen hemen hep etrafında sıralandığı uzun Çarşıyı navigasyonumuza yazıp öncelikli hedef olarak şehrin bu kısmını belirledik. Uzun Çarşı'yı bulduktan sonra Adana'dan kiraladığımız aracımızı yakında bir yerde saat 4 e kadar 10 TL ye otogara bıraktık.
     Uzun Çarşı girişi 

Hazır uzun çarşı yakınken daha önceden Hatay'da ne yapılır diye baktığımda (şu an hangisi olduğunu hatırlayamadığım bir blogdan ) edindiğim bilgiyle Çarşı'nın içinden biber salçası, toz biber, sıkma zeytinyağı gibi şeylerin alınabileceği bir dükkan olan Uzunparmak Peynircilik' i bulmak için çarşıya girdik. Hakikaten oldukça uzun, büyük bir çarşı, çoğu kısmının üstü kapalı. Kıyafet ayakkabı, salçalık biber, künefeci, kebap yiyebileceğiniz kasaplar her birini içinde barındıran upuzun bir çarşı. Çarşı Bizi pek cezbetmedi ne yalan söyleyelim o yüzden doğrudan varmak istediğimiz noktaya ulaştık. Uzunparmak' ı bulduktan sonra salçalarımızı biberlerimizi alıp kartını da almayı unutmadan ( Trabzon'dan tekrar sipariş verilecek çünkü) çarşıdan çıktık. Çarşı çıkışından eski Hatay sokaklarında yaşamı da gözlemleyerek yürüdük. Tarihi Ulu Cami işte bu arada karşımıza çıktı.


Bu civarda biraz oyalandıktan sonra midemizin gurultuları eşliğinde tuttuk yemek mekanımızın yolunu. Yolumuz üzerinde meşhur künefeciler vardı. Mis gibi kokular eşliğinde Saray caddesine geldik. bu caddeden hediyelik eşya dükkanlarından Hatay'a özgü örtü şal efendime söliyim magnet alabilirsiniz.  Eski binalarında bulunduğu oldukça sevimli bir cadde olan saray caddesinin sonuna doğru sağ tarafta  Anadolu Restaurant var. Biz yemeğimizi orada yedik. Ortaya karışık küçük meze tabağı, kişibaşı 1er adet içliköfte, 1 adet tepsi kebabı, 1 adet kağıt kebabı ve 1 porsiyon çiğ köfte istedik. Meze tabağında abagannuş, humus, acılı ezme, muammara, zahter salatası, zeytin salatası, lor salatası vardı. meze tabağı 16 TL, tepsi kebabı 16 TL, kağıt kebabı 16 TL, içli köfte tanesi 3 TL, çiğköftede tam hatırlamakla birlikte 10 TLydi sanırsam :). 4 kişi tadımlık geldiğimiz restauranttan tıka basa doymuş halde kalktık, toplam 80 TL para ödedik.

Ortası pişmiş kıymalı çiğ köfte- meze tabağı

Tepsi kebabı- Kağıt kebabı

Saray caddesinden ileriye doğru gittiğimizde karşımıza Antakya Protestan Kilisesi çıkıverdi. Kiliseyi gezmek isteyenler hemen yanında ki manava müracaat edebilir yazıyordu ancak akşam ki düğüne yetişmemiz gerektiği için kilisenin içine girmedik.

Antakya Protestan Kilisesi

Aynı yol üzerinde önünde çok güze begonvilleri olan bir butik otel vardı önünden geçerken foto çekilmeyi de ihmal etmedik tabi :).Bu Sene ki begonvilli pozum Hatay'dan ancak ekim ayının sonunda... 
Kilisenin önünden sağ tarafa devam edince Hatay Valiliğinin harika Bahçeli binasının önünden geçtik. Hatay hakikaten çeşitli medeniyetlerin birarada yaşadığı bir şehir bunu binalardan bile anlayabilirsiniz. Şehrin içinde cami, az ilerisinde protestan klisesi, birkaç sokak ötede katolik kilisesi hepsi iç içe. Valilik binasından ana yola doğru devam edince asi nehrinin yanına (İnönü Caddesi) inmiş oluyorsunuz. Yalnız asi nehri oldukça bakımsız ıslah edilmemiş ama içimde minik minik sürüyle balık mevcut ve kenarda balık tutan sürüyle amca... Onları da çektik tabii ki.


Köprüden karşıya geçip oldukça büyük bir parkın yanına geldik parkı arkamıza alarak şehre doğru Asi Nehri kıyısından yürümeye başladık. Tekrar merkeze geldiğimiz noktada artık eski olan arkeoloji müzesi vardı ve tam karşımızda da eski Meclis.
eski arkeoloji müzesi

    eski meclis

sağdan devam edip tekrar ilk geldiğimiz yere doğru geriye dönüş yolunda meşhur künefeci Çınaraltı Yusuf ustaya Gidip bir künefe yiyelim dedik. Uzunçarşıya gelmeden hemen önce, kunduracılar (ayakkabıcılar) çarşısına girdik 1 değil 2 değil 3. Soldan içeri girince Kocaman çınarı gördün mü hah! işte sağda yusuf usta :).

Gökhan' ın Yusuf Usta ile tanışması...

Harika künefe

Yarımşar porsiyon künefe 1 büyük 1 küçük suya 23 tl ödedik.  künefenin tadı damağımızda kaldı, aklımız da diğer tavsiye edilen yerlerde... Kral künefe, Hatay künefe  ve diğer kebapçılarda. Ama 1 günde yapılabilecek birçok şeyi yapmış olmanın verdiği gurur :) ve mutlulukla Adana'ya doğru koyulduk yola. Bizim için asıl önemli olan lezzetler olduğundan 1 günlüğüne Adana'dan gelip gezmek yeterli oldu ancak tarihi ya da doğal güzelliklerini de görmek isteyenler için en az 2-3 günlük bir gezi yeterli olacaktır diye düşünüyorum. Çünkü Asıl methedilen Harbiye tarafına hiç gidemedik. Aslına bakarsanız çok uzak da değilmiş yemek için gidilebilirmiş bile. Bi daha ki sefer artık...:)

Ada'na da 3. Ve son gün:

 Sabah kahvaltımızı düğün için bir araya gelen akrabalarımızla birlikte otelde yaptıktan sonra ayrılışımızı yapıp otelden çıktık.İlk kavşaktan sağa dönüp düz ilerleyip Fuzuli Caddesi ve oradan da Seyhan caddesine geçtik 2 dakika ilerledik ilerlemedik Taş Köprüye vardık.

Adana' nı simgesi olarak kabul edilen tarihi taş köprü taa Roma dönemi eseriymiş. Seyhan Nehri üzerinde bulunan bu tarihi köprü aslında ilk yapıldığında 21 gözden oluşuyormuş ancak nehrin ıslahı sırasında 7 gözü toprak altında kalmış. Şimdi 14 göz olarak hizmet veriyor.
 Taş köprünün olduğu caddeye gelmeden Kızılay caddesinden içeri girdik ve hemen Adana'daki Ulu Camiyi gördük.

Ulu Cami 16.y.y.dan kalma Ramazanoğulları baş yapıtıymış. Hemen yanında medrese, türbe ve saray selamlığı da var.  Bu tarihi yapıları da gördükten sonra, Atatürk Evi ve hemen yanında ki Sinema Müzesine gittik. Pazar günü olduğu için Atatürk Evi kapalıydı ve Sinema Müzesi de tadilattaydı ikisinin de içini göremedik.

Atatürk Evi

Adanaya gelmeden önce taptığım araştırmalardan edindiğim bilgilere göre içini görmemekle çok da bir şey kaybetmedik zannımca( ya da kendimi iyi hissettirme politikası olabilir bu). Buradan tekrar araçla yaklaşık bir 7-8 dakikalık yolculukla Seyhan nehri üzerine kurulu olan baraj gölünün kenarında ki işletmelere gittik. İlk gün sağanak yağışlı olduğu için gezip göremediğimiz şehrin bu kısmını azmettik bu sefer görecez, kenarında bir çay içecez. Nitekim aynı yağmur hatta daha şiddetlisi pazar günü de göle doğru giderken başladı ve yakamızı bırakmadı bir türlü. Olsun biz yağmur çocuğuyuz dedik şehri-yar adlı işletmeye attık kendimizi. Göl kenarında da oturmadık demeyeceğiz artık. 5 çaya 12,5 tl para verdik ve uçağa yetişmek için kalktık. Şehrin bu bölgesinden havalimanı yaklaşık 25-30 dakikalık mesafe tabi yoğun trafik yoksa ve navigasyonunuz sizi alakasız yollara sokmuyorsa. Bol yağmurlu bol bol acılı kebaplı Ada'na seyahatimiz de böylece bitmiş oldu. Gezilip görülecek yerleri çok fazlaca olmasa da Adana'ya gezimiz için kesinlikle eşimle de söylediğimiz şu ki; Adana'da gezilmez  yenilir. Her gittiğiniz yerden güzel kebap kokuları mı gelir? Geçtiğiniz her sokakta illa ki bir kebapçı, ciğerci, mumbarcı mı bulunur. Gastronomik anlamda tam bize göre bir şehir olduğuna karar verdik yani. Aslına bakarsanız soğuğu fazlaca sevmeyen ben için ılık bir şehir olması anlamında da güzel. Ancak hep güzel yanlarından bahsettin yok mu bu Adananın kötü yanı derseniz de en kötü yanı bence trafiği. Biz Trabzon'u kötü bilirdik ay yok Adana'dan sonra kurban olayım Trabzon'umun trafiğine...Çok agresifler kesinlikle ve trafik kurallarına uyum sıfır. Yine de biz gezdik, gördük, yedik, içtik, dostlarla hasret giderdik, düğüne katıldık....sevdik kısacası Adanayı da Hatayı da. İlerde bir gün yine gelebilmek ümidiyle ve damağımızda güzel tatlarla ayrıldık bu güzel şehirlerden...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder