Orta Çağ Şehri Prag


Prag'ta I. Gün:
Budapeşte'den gece treni ile akşam 8'de yola çıkacağız sabah 6'da Prag'ta oluruz. Gündüz treni ile yolculuk yapmış olsak 5-6 saatlik uzaklıkta olan varış noktası gece treni ile yaklaşık 8 saat sürecek. Budapeşte'deki son günün akşamı Prag yolculuğumuzun başlangıç noktası olan Keleti pályaudvar tren istasyonuna geliyoruz.
Tabi bunun öncesinde bileti nasıl? Nereden aldınız? sorularını yanıtlamak gerek. Efenim Budapeşte-Prag arası gece trenleri diye yazınca internette çıkmış olan https://www.czech-transport.com/ dan iki yataklı iki kompartıman şeklinde biletlerimizi aldık.Ancak bilet alım işlemi ile ilgili en önemli nokta şu ki; teslim alma şekli. Site bileti ne şekilde almak istediğinize dair bir kaç farklı seçenek sunmakta.
Bunlar; bileti Prag'ta satış ofisinden almak, avrupada kaldığın otelden almak ya da ev adresine yollanılmak üzere. Biz ev adresini tercih ettik toplamda 30€ gibi bir fark ödedik sanırım adrese üç gün içinde teslimat yapıldı. Biletler zımbalı üzrinde isim yazmayan şekilde, her geçilen ülkede farklı bilet olmak üzere toplamda beş bilet şeklinde geldi. Biletleri aldık geldik Budapeşte Keleti Pu.ya. Avrupanın tren ağı oldukça gelişmiş ve daha önceden İtalya'da deneyimlemiş olduğumuz üzre tren istasyonları büyük şehirlerde her türlü ihtiyacını gidermeye yönelik mekanlar barındırmaktaydı. Biz de el memleketlerindeyiz azcık erken gidelim de orada bir cafede oturur bekleriz diye düşündük ve fakat istasyona bir gittik ki ne cafe de ne dinlenmek için bir bank :( Neyse tren gidiş gelişlerinin tamamının ayrıntılı olarak yazılmış olduğu ana tabelanın önünde konuşlandık tren ile ilgili  bir ibare belirsin anında o perona doğru koşmaya başlayacağız.


Yalnız tabeladan pek de bir şey anlamadık. Çünkü, aynı tren ile ilgili 3-5 farklı varış noktası gösteriyor saat doğru ancak tam da bilemedik. En sonunda çözdük ki zaten önünde beklediğimiz tren bizim tren, son vagon da bizim vagon. Giriş biletlerimizi onaylayacak görevli geldi ve bavullarımızı da taşıyarak odalarımızı gösterdi. Ay çok eğlenceli :) Odada ayna, lavabo, sıvı sabun, iki küçük su, havlular, bavulları koymak için bir alan,  elbise askıları vardı. Vagonun her iki tarafında birer tuvalet ve bir tanesinde de duş var.







Odaya yerleştikten sonra yatma vaktine kadar bir arada olup muhabbete devam edelim diye alt yatağı kaldırdık ve yaptık üç kişilik koltuk. Uykuya kadar sohbet muhabbet gırla gitti. Tren Prag'a kadar bir çok durakta duracak hatta Çek Cumhuriyetinde bir durakta yakşalık yarım saat kadar bekleyecek. Prag'tan sonra da devam edecek Berlin'e kadar. Dolayısıyla vagon görevlimiz uyandırma hizmetinden bahsedince hemen tamam dedik. Sabah saat altı sularında uyandırılacağız hem de kahve ve kruvasan ile. Uyku öyle kesintisiz, en kalitelisinden değil tabi ki. Her durakta inen binen sesleri ile uyandık zaten. Tam güzelce uykuya geçmiştim ki, sanırım Çek Cumhuriyeti sınırıydı polisler geldi kapıyı tıklattılar ve pasaportlarımızı istediler, baktılar ve geri iade ettiler. Sonrasında yolculuğa uyumak suretiyle devam. Sabah daha gün ağarmadan Praha hlavní nádraží istasyonunda indik. Tek binişlik bilet aldık ve tramvayla otelimizin bulunduğu sokağa en yakın durak 'Narodni Divadlo'da indik.



  2-3 dakikalık yürüme mesafesiyle otelimize vardık. Hotel Cloister İnn, Budapeşte oteline göre pek güzel değil. Benim için en önemli kriter olan sıcaklık istediğim kadar iyi değil. Ama kahvaltısı var. Yarın sabah deneyimleyeceğiz. Otele kabul işlemlerimizi yapıyoruz ve odalar henüz hazır olmadığından bavulları emanete bırakıp günün ilk ışıklarıyla birlikte şehri keşfe başlıyoruz.


İlk hedef otele de yürüme mesafesinde olan eski şehir meydanı (Staroměstské náměstí). Şehrin en fazla turist çeken bu meydanı devasa bir alana kurulu ve çeşitli turistik,tarihi ya da zamanla görülmesi gerekir hal almış yapılarını da barındırmakta. Şehirde genellikle Orta çağdaymışsınız hissi veren gotik mimari hakim, ancak bu meydanda mimari sentez mevcut.



Meydanda yer alan en önemli yapı Astronomik Saat. Eski Belediye Sarayının üzerinde olan bu saat her saat başı çanların çalması ile birlikte görsel bir şov sunuyor. Dolayısıyla her saat başı saat önünde bir turist kalabalığı mevcut. Saat birden fazla bileşenden oluşmakta, güneş saati, ay saati ve bunların üzerinde saat başı çalan çanlarla birlikte açılan pencerelerden gözüken havariler, saatlerin iki yanlarında bulunan ve ölüm, aç gözlülük, kibir ve eğlenceyi betimlediğine inanılan heykelcikler. Saatin bir de hikayesi varmış.


Efendim rivayete göre saati yapan usta bu saatin sırrını kimselere vermesin diye dönemin yönetimi tarafından kör edilir ve bu duruma içerleyen usta kendisini saat kulesinin tepesinden atar ve ölür. Saatin de üzerinde bulunan Eski Belediye Sarayı günümüzde cafe,restaurant, galeri olarak hizmet veriyor ve aynı zamanda terasından eski şehir meydanının tepeden görünümünü izleyebilirsiniz. Meydanın bence en dikkat çekici yapısı ise Tyn Kilisesi, kilise aynı zamanda şehrin de en önemli gotik yapılarından.
solda Kinsky-sağda Tyn


Kilisenin içi de dışı kadar dikkat çekici ve görülmeye değer ancak mekan içleri için pek de vaktimiz yok :( Kilisenin yan tarafında bir saray bulunmakta. Kinsky Sarayı, şehrin en büyük sivil sarayı. Meydanda ki mimari çeşitlemeye örneklerden rokoko mimarisi ile yapılmış olan saray sanat galerisi olarak kullanılmakta. Karşı tarafa geçmeden devasa meydanın ortasında bulunan Jan Hus Anıtı'na gelelim.




Anıt, bu meydanda yakılarak öldürülen dinsel reformcu Jan Hus anısına yapılmıştır.  Karşı tarafa geldiğimizde barok mimari üslup ile inşa edilmiş olan Aziz Niklaus Klisesi var.


Avrupada her meydanda olduğu gibi burada da sanat var. Ne de güzel çalıyorlar. Prag, gezilecek birçok yeri yürüme mesafesinde olan bir şehir. Tüm turistik mekanları bir günde gezilebilecekmiş gibi gözüküyor sanki. Meydandan ara sokaklara dalıyoruz ve şehrin en eski yerleşim yerlerinden olan Yahudi Mahallesi(Josefov)ne geliyoruz. Yahudilerin bu bölgeye tam olarak ne zaman geldiği bilinmemekle birlikte burada etrafı duvarlarla çevrili bir şekilde 500 yıl boyunca yaşamışlar. Turist kalabalığından bölgeye geldiğimizi anlıyoruz.Hemen sağda Eski Yeni Sinagog var içeri giriyoruz ancak ücretli olduğunu görünce çıkıyoruz.



Yolun sonunda bir de Azize Agnes Manastırı bulunmakta. Yol boyu hediyelik eşya stantları kurulu tam benlik yerler. Hediyeliklerimizi de aldık istikamet Prag Kalesi.



Kaleye gitmek için önce Vltava Nehrine ulaşmamız lazım. Nehir boyu ilerleyip Charles Bridge'a paralel Mánesův most tan geçiyoruz.

Karşıdan Charle's Bridge

Şehre hakim bir tepeye kurulu kaleye ulaşmak için biraz tırmanmak gerek. Arnavut kaldırımlı sokakların, tarihi binaların arasından ilerleyip kah aynı yollardan tekrar geçerek, kah yolu uzatarak, kah kısaltarak uzun çabalar sonucu kaleye giriş kapısını buluyoruz. Yalnız kaleye kadar geçtiğimiz yollar, yerleşimler çok güzel. Yol boyu dinlenmek için değerlendirilebilecek cafeler var. Kaleye ulaştığınızı giriş kapısı önünde birikmiş kalabalıktan anlayabilrisiniz. Nitekim biz de durum aynen böyle oldu. Sıraya girdik giriş turnikesinden geçip ücretler ödendikten sonra bir ön avluya giriyoruz ki bu avlunun tam ortasında Kohlova kašna(Kohl's Fountain) bulunmakta.


Bu avlunun önünde ki duvar işte kale duvarı buradan içeriye girdiğimizde ise bizi devasa bir katedral karşılıyor. Yani öyle böyle değil hakikaten devasa tamamını kadraja sığdırmak için etrafında ki avlunun gidilmedik noktasını bırakmıyoruz ancak ne mümkün. Aziz Vitus Katedrali, günümüzde cumhurbaşkanlığı ofisi olarak kullanılmakta olan kalenin içerisinde bulunan, görülmesi gereken bir çok turistik-tarihi mekandan en önemlisi.



 Saray klisesi olarak 1344 yılında inşa edilen katedral pek çok kral ve kraliçenin taç giydirme törenlerine ev sahipliği yapmış. Yaptığım araştırmalara göre katedral içi görülmeye değer hele ki vitraylar gün ışığı ile katedral içinde muhteşem renk şovları oluşturmaktaymış ancak geç kaldık. Katedral ziyarete kapalı. Ziyaret saatleri haftaiçi 09:00-17:00 arasında. Şansımıza küsüp gezinmeye devam ediyoruz. Katedralin hemen karşısı Eski Kraliyet Sarayı (Starý královský palác) var. 9.yy. da yapılmış olan saray kral ve kraliçelerin ikametgahı iken günümüzde başbakanların göreve başlama yeri olarak kullanılmakta. Katedrali ve sarayı arkamızda bırakarak yolumuza devam ediyoruz bu sefer karşımıza Aziz George Manastırı ve Bazilikası(klášter svatého Jiří & Bazilika svatého Jiří) çıkıyor.



MS 921 yılında inşa edilmiş olan bazilik şehirde ki nadir gotik olmayan mimari(romanesk) ile inşa edilmiş yapılardan. Günümüzde tarihi eserlerin sergilenmesi için kullanılmakta.  Bazilikanın hemen yan kısmında inşası 10.yy.a dayanmakta olan Aziz George Manastırı var. Bu manastır da günümüzde sanat sergileri için kullanılmakta. Şehre doğru ve tabi ki kaleden çıkışa doğru ilerleyince sol tarafta bekleyen bir kalabalık farkettik ve anladık ki kale kapısından girdiğimizden beri merakla aradığımız Golden Lane (Altın yol)e işte buradan geçiliyor. Biraz bekledik ve kapı açılınca içeri girdik. Bizim de merakımızdan anlayacağınız gibi kalenin en popüler bölgesi burası. İçeriye girdiğinizde sizi minnak minnak renkli evler karşılamakta.



Bu evlerde döneminde çeşitli zanaatçılar bulunmaktaymış ancak günümüzde evlerden bazıları mağaza veya galeri olarak da kullanılıyor.  Yol ile ilgili farklı bir çok hikaye var tabi ki; bunlardan birisi de yolun,ismini aslında döneminde burada yaşayan kuyumculardan aldığı ve Franz Kafka'nın da kısa bir süre burada ki 22 numaralı evde yaşamış olduğudur. Altın yolu da gördükten sonra kaleden çıkıyoruz. Zaten çıkışa gelmişiz sürekli tarihi-turistik yapılara bakmaktan zamanın da nasıl geçtiğini anlamamışız.  Şehre doğru inip bir tramvaya atlıyoruz ve kısa mesafe sonrasında oteldeyiz. Bu arada tepeye çıktık ama ne giderken ne de dönerken meşhur Karl Köprüsünden ( Karlův most) geçemedik. Köprüyü uzaktan gördük, karşıdan. Neyse hava da kararmaya yüz tuttu zaten, otele dönmemiz gerek. Odalara yerleşeceğiz daha, sonrasında da Orta Çağ Gecesi etkinliğimiz var. Prag'a gitmeden orta avrupa turlarına katılan arkadaşlarımızdan duyduğumuz 'yapmadan aman sakın ha dönmeyin' denilen tek olay buydu. Otelde birçok aktivite broşürü zaten vardı ve bizde bunlardan Orta Çağ Gecesi ile ilgili olana rezervasyon yaptırmıştık zaten. Etkinliğin olacağı mekan aslında Eski Şehir Meydanına ve dolayısıyla otele yürüme mesafesinde ancak bilmediğimiz için araçla almaya gelme tekliflerini kabul ettik. Sadece rusça ve sırpça bilen bir şoförle hem de giriş biletlerini otelde unuttuğumuz halde anlaşmayı başardık nasıl olduysa? Mekan, girdiğiniz andan itibaren sizi Orta Çağ atmosferine ışınlıyor sanki. İki kat aşağıya merdivenlerle inip ahşap masamıza oturuyoruz. Yerimiz güzel, masamıza yavaş yavaş yiyecek ve içeceklerimiz gelmeye başladı 20:00 gibi de eğlence dönem müzikleri ile başladı.





Ateşli zincirlerle dans eden dansözler mi dersiniz, birbiriyle kavga eden iri yarı adamlar mı, yılanlı şovlar falan derken zaten yarısı Türklerden oluşan salon eğlenceyi tam bir Orta Çağ ambiyansı içinde yaşadı. Uzun bir masada oturan, her halleri tur ile geldiklerini fazlasıyla belli eden Türk grubu geceyi samanyolunu cümbür cemaat söyleyerek sonlandırma ısrarında olmasalardı daha iyiydi tabi. Gece, yaklaşık saat 23:00 civarlarında sonlandı bizim Sırp-Rus karma şoföre meydan civarında olmak istediğimizi söyleyip anladığını umarak oradan ayrıldık. Tekrar astronomik saatin yanına geldik sabah kaçırdığım şovu tam izlemek istediğim için saatin hemen karşısında ki cafede konuşlandık. Hem sıcak bir kahve içelim de içimiz ısınsın.


Her saat başı karşısında toplanan kalabalıktan nasıl bir atraksiyonu olduğunu anlamadığım saatin sihrini görecem şimdi. en nihayetinde gördüm, e sorun bakalım başım göğe erdi mi? Tabi ki hayır. Yani büyük beklenti, içinde olmayın a dostlar izlemezseniz çok da bir şey kaybetmeyebilirisniz bence. Yine de döndüğünüzde etrafınızda ki bi milyon Prag'a gitmiş-gitmemiş, ucundan-kıyısından azıcık bilgi sahibi olsa dahi, soracak olan arkadaşlara karşı göğsünüzü gere gere o şovu ben de izledim tabi ki diyebilmek için bir görün bari :) Sonrasında meydandan otele eski kokan ara sokaklara gire çıka geldik. Bu arada söylemem gereken bir şey var ki o da meydanın gece ışıklandırmasıyla da çok güzel gözüktüğü.





Prag'ta II.Gün:

Sabah oldukça güneşli açık bir havaya uyandık. Bugün günün büyük bir kısmını Gökhan'ın merakla beklediği Terezin Nazi Kampına ayırdık. Terezin ile ilgili bilgileri başka bir yazımda anlattım. Kampı gezip şehre geldiğimizde görmediğimiz bir yer olan Wenceslas Meydanı (Vaclav Meydanı)na gidelim dedik.  



Çek tarihinin çokça önemli olayına şahitlik etmiş olan meydana gelebilmek için metronun Museum durağında indik. Tadilatta olan Ulusal Müzenin yanından geçerek meydana geldik. Öyle acıktık ki bilindik bir mekan olan KFC'ye attık kendimizi. Karnımızı da doyurduktan sonra meydanı gözlemleyebiliriz. Bu meydan tarihte bir çok önemli olaya şahitlik etmiş. en çok bilineni 1989 yılında polis şiddetine karşı çıkan olayların Komünizmin yıkılmasına sebep vermesidir. Kurulduğu dönemde at pazarı olarak kullanılan bu geniş meydanın başında müzenin hemen önünde Aziz Vaclav Heykeli bulunmakta.



Meydanda çeşitli otel, cafe, restoran, mağazalar bulunmakta. Etrafa bakına bakına gezerken bir kostümlü fotoğraf Stüdyosu görüyoruz. Gök bayılır zaten böyle şeylere. İçeriye giriyoruz tabii ki :) Birbirinden farklı ödeme seçeneği olan paketleri arasından bize en uygun olanı seçiyoruz; fotoğrafları bastırmadan Cd halinde alacağız. Stüdyoda çalışan bayan bize en uygun kostümleri seçmemize yardımcı oldu. Doğrudan kıyafetlerimizin üzerine geçirilmek suretiyle giyinebilinen bu kostümleri üzerimize geçiriyoruz ve başlıyoruz pozlarımızı vermeye. Aslına bakarsanız pozları biz vermiyoruz orada çalışan bayan bize şöyle durun böyle durun diyor. Kah yanımıza bir masa, sandalye ya da gramofon getiriyor. bu şekilde birbirinden farklı sadece çiftler halinde ya da dörtlü ekip şeklinde bir sürü poz vermiş bulunduk. Poz verirken bile o kadar eğlendik ki fotoğrafların son hali eminim çok güzel olacak.




Çekimler bittikten sonra beş dakika kadar bekledik ve fotoğraf CDmiz hazır. Pozlar müthiş ötesi güzellikte Prag'ta yaptığımız en iyi aktivitelerden birisi hatta belki de en iyisi bu oldu. Terezin'den sonra çok iyi geldi vallahi. Kostümlü fotoğraflarımızın CDsi cebimizde tekrar eski şehir meydanın yolunu tutuyoruz. Zaten iki meydan birbirine yürüme mesafesinde. Prag'ta bütün turistik yerleri yürüyerek gezebilirsiniz zaten. Meydana gelirken bir pazara denk geliyoruz meğer şehrin hediyelikleri ve aynı zamanda sebze-meyve herşeyi bulabileceğiniz pazarı burasıymış. Ama kapanış saati maalesef. Bir küçük kutu ahududu alıp yolumuza devam ediyoruz. İstikamet Charle's Bridge gündüz gözüyle göremedik gece görelim bari. Şehrin en önemli yapısı gece karanlığına kaldı. Olsun, ne yapalım? Hava kararmış olsa da zaten kalabalık o yönde akıyor.




Köprü 1357 yılında yapılmış ve şehrin sembollerinden. Eski şehir ile Prag Kalesini birbirine bağlayan köprü, uzunmu uzun yaklaşık 516 metre ve yaya trafiğine açık. Köprünün üzerinde 30 kadar heykel bulunmakta. Bu heykellerden en dikkatimizi çeken Çarmıha Geriliş Heykeli.


 Köprünün girişinde şehre işgalcilerin girmesini önlemek amacıyla yapılmış bir kule var. Köprüyü de görüp üzerinde yürüdükten sonra Vlatava Nehrininin serin rüzgarından nasibimiz almayalım diye köprünün çıkışında sol taraftaki kafelerden birinde oturuyoruz. Böylelikle bir gezi maceramız daha sonlanmış oluyor. Aslına bakarsanız Prag'ta bir günümüz daha var. Ancak şehir merkezinde görülecek yerleri tamamladığımızdan, son günü de Dresden'i gezmeye ayıracağız. Prag için gezi bilgilerimiz bu kadar daha fazlası daha ayrıntılısı verilebilir mi? Gezmek isteyeceğiniz gün sayısına bağlı. Gezinin her türlüsü güzel tabi ki yeter ki keyifli bir gezi ekibin olsun. Yeni maceralarda, yeni bilgilerle buluşmak üzere...Beni takip edin anacım :)...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder