Eşsiz Roma



Roma' da ilk gün:
Roma' ya hem yol kısa sürsün hem de otopark-trafik sorunu yaşamamak için trenle geldik. Ne de iyi etmişiz! Arabayla gelmeye kalksak üç saat sürecek olan yolu 1,5 saatte gelmiş olduk. Yolculuğumuzun sonunda kocaaaman Termini istasyonunda inince öncelikle bir büfeden 48 saatlik ulaşım kartı ve metro ağının bulunduğu bir harita aldık. İstasyonun içinden metroya direkt geçiş var, yol üzerinde ki yönlendirme tabelaları da oldukça açık, net. Neyse, efendim otelimiz Merulana guest House'a varmak için metronun kırmızı hattına bindik. Terminiden sonraki ikinci durak olan Manzoni de indik ve Viale Manzoni çıkışından çıkıp Via Merulanaya doğru ilerledik.
Bu sokakta biraz ilerledikten sonra sol tarafta otelimizin tabelasına gördük. Otelimiz aynen Verona daki gibi eski bir binada bir dairenin odalarından oluşmakta. Ancak büyük farkı: işletmecisi Fabio! Öyle güzel karşılandık ve 2 gün boyunca harika ağırlandık ki Verona' da ki otelle kıyaslanamaz bile. Şimdi kızları duyar gibiyim efenim "Fabio şu yakışıklı İtalyan erkeklerindendir de ondan öyle güzel ağırlandık diyosundur sen şimdi"diyosunuz di mi? Hayır hiç de yakışıklı değildi :(( sadece geleneksel Akdeniz sıcaklığında ki İtalyan insanını en iyi yansıtanlardan biri. Daha ilk dakikadan bize çok ince ayrıntılı bir şehir haritası üzerinde bir sürü ipucu vererek başladı anlatmaya nerelere gitmeli? Nerede yemeli? Neresi ucuz? Neresi turistik? Neresi pahalı? Şehir gençliğinin daha çok takıldığı yerler nereler? Haritayı yanımıza alıp yine pek sevgili otel işletmecimizin bizim için internetten almış olduğu 72 saat geçerliliği olan Kolezyum-Forum-Palatino biletlerimiz cebimizde düştük Roma yollarına. Merak edenler için biletler kişi başı 14 €. Yola çıktık ancak İtalyada gelenkeselleşmiş yolda pizza yeme alışkanlığını iki günde, biz de edindiğimizden yol üzerinde ki bir Forno(bizde ki fırın)dan dilim pizzalarımızı aldık. Boyut belirtip kestirip ısıttırıyorsunuz ve oldukça cüzi rakamlara, hem gezip hem doyuyorsunuz. Reklamlar bitti!! Gelelim nasıl gittiğimize? Eveeeetttt!!!Otelden ara yollardan ilerleyip ilk başta Colle Oppio ya ulaştık, Domus Aureayı geçtik merdivenlerden inince işte Kolezyum karşımızda.
Uzaktan Kolezyum
 Kalabalığı takip edip Kolezyumun içine girdik.  Girişte elimizde biletimiz olduğu için, online bilet bölümünden, çok sıra beklemeden içeriye girdik. Aman ne kalabalık! Ne kalabalık! Asıl turist mevsiminde gelsek nasıl olacaktı acaba? Efendim bu Kolezyum,eminim ki herkeşler biliyodur ama genel yazı akışımdan çıkmamak için buraya da yazıyorum :) MS 80 yılında yapımı tamamlanmış olan ve o dönemlerde İmparatorlar tarafından, hem halkı hem de kendilerini de eğlendirmek amacıyla kanlı gladyatör dövüşlerinin düzenlendiği 2007 yılı itibariyle de dünyanın 7 harikasından biri seçilmiş olan bir yapı. Böyle bir tarihi yapının her duvarı, her taşı ayrı yaşanmışlık barındırıyor. Hayran hayran içinde bir oyana bir buyana gittik durduk.


Kolezyum içeriden
Ziyaret için iki katı  açıktı, bir kısmı da tadilattaydı zaten. Kolezyumdan çıkınca hemen yanı başında Konstantin takı var.

 İmparator Constantinus tarafından kazandığı bir zafere karşı yaptırılan bu yapı da şehrin diğer önemli simgelerinden biri aslında.
Palatino hill
Yine bu bölgede bulunan Palatino tepesi  ve Roma Forumu da aynı biletimizle gezebileceğimiz yerler arasında. Kolezyum' dan çıktığımız gibi kendimizi kalabalığın gittiği taraf doğru atıyoruz ve fakat "her beyaz sakallıyı deden sanma" misali...Ey, Roma gezgini! Her kalabalığı, senin istediğin yöne gidiyor sanma :)) Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik... "Forumdan nasıl uzaklaşılır?" adlı yazıyı yazacak kadar gittik neredeyse :)) yanlış yolda olduğumuzu anlayınca gerisin geri döndük tabi dönmesine de asıl kalabalığı bulup, Foruma giriş kapısına gelene kadar, en son giriş saati olan 15:00'ı kaçırdık. Ancak biletimiz 2 gün daha geçerli. E otelde yakın geliriz yine diyerek döndük Vittorio Emanule yoluna. Yani; Kolezyumun hemen arkasından devam eden Via del Fori İmperialiye. Yol boyu ilerledik, Campidoglioya ulaşmak için sola döndük ve yol bizi Forumu bir nebze de olsa fotoğraflayabilecek bir alana götürdü. Ancak asıl güzel fotoğraflar alabileceğiniz ve Forumu tepeden güzelce görebileceğiniz yer yukarıda. Merdivenlerden yukarı çıkıp sola doğru dönünce Campidoglioya ulaştık ve sağ tarafından aşağıya doğru ilerledik. İşte Roma Forumunu tepeden EN güzel fotoğraflayabildiğimiz nokta bu nokta.
Roma Forumu
Campidoglio (Capitol Tepesi), çoğu orta çağda yapılmış, mimarisinin  Michalengelo tarafından şekillendirildiği bir meydan aslında ve etrafı saraylarla örtülü. Capitol tepesinin hemen önünden yola uzanan güzel mi güzel merdivenler de Cordonata olarak geçmekte. At ve eşeklerin de geçebileceği şekilde tasarlanmış geniş basamaklı merdivenlerin hem başında hem sonunda oldukça güzel heykeller var.
Capitol Meydanı
Cordonata
Merdivenlerin bitiminde hemen sağ tarafta Roma halkının pek de sevmediği Vittorio Emanule II abidesi var. Bu abide, Birleşmiş İtalya Krallığının ilk kralı II. Vittorio Emanule' yi onurlandırmak için yapılmış olsa da şehrin genel görünümüne uymadığını düşünen halk tarafından hala sevilmeyen bir yapı olarak kalmış.
Vittorio Emanuele II Abidesi
 "Asıl halkı sevmemiş. Ben ne edeyim böyle yapıyı? Ben niye seveyim? hıh!" diyerekten yolumuza devam ettik. Hemen Vittorio Emanuelle II nin önünde ki büyük meydan Piazza Veneziayı geçip doğrudan karşıya Via del Corsoya girip dümdüz ilerledik Via del Muratteye doğru sağ tarafa ara bir sokağa girdik işte biraz ilerleyince uzun zamandır tadilatta olan aşk çeşmesi açılmışşş!!!
Fontana di Trevi
 Hava da kararmak üzere... Fontana di Trevi de bir ışıklandırma var, sen de 15000watt, ben diyim 25000 watt, tadilattan da yeni çıkmış ya parıl parıl tertemiz. Çeşme dediğime bakmayın bizim hayratına çeşmeler gibi 1mlik alan değil bahsettiğim, bildiğin bir mimari şaheser. Klasik ve barok karışımıyla yapılmış ve üç yeraltı suyunun bu noktada toplandığına inanıldığı içinde Trevi adı verilmiş. Heykeller ve mimarinin iç içe geçmiş olduğu bu muhteşem yapıda ortada denizler tanrısı Poseidon, solunda bereket tanrıçası Demeter ve sağında temizlik tanrıçası Hygieia var. Adettendir demedik, dilek dilemedik. Zira kaalbalığın arasında bir ara itilme-kakılma savaşı verdiğimizden bir an önce buradan gitmeliyiz bakışını birbirimize atıp, hemen yola koyulduk. Yemeğe gidecez, ama nereye? nasıl? en yakın metro istasyonu da belirli bir yürüme mesafesinde ve sabahtan beri 20000 adım yapmış olan bu bünye, yorgun ayaklar, fıtıklı bel ne yapsın? Ha gayret son kalan enerji ile Barberini metrosuna geldik ve  Fabion'nun sabahleyin bize önerdiği yeme içme mekanlarının bolca bulunduğu, Via Cavoura gitmek için Termini de inip mavi hatta geçtik ve Cavour durağında İndik. Hazır kavur da indik Santa Maria Maggiore Bazilikasını da görelim dedik.

 Biraz bayır tırmandıktan sonra Roma' da gün boyu göre göre artık alışık olduğumuz devasa güzellikte yapı tepede bizi bekliyordu. Akşam saati olduğu için ziyarete açık değildi, biz içini gezemedik ancak siz fırsat bulursanız gezin derim. Roma' ya gelmeden önce yaptığım araştırmalara göre içi dışından daha da güzel yapının ve ayrıca güzel de bir efsaneye dayanıyor, yapımı. Efendim M.S. 356 yılında papa bir rüya görmüş; rüyasında Meryem ona yeni bir klise yapmasını söylüyor ve de ekliyormuş "bu yeri sana işaret edeceğim". Birkaç gün sonra yaz vakti olmasına rağmen bugün ki bazilikanın bulunduğu tepeye (Esquilino) kar yağmış ve inşaata başlanılmış. Güzel bazilikayı şöyle bir dışarıdan fotoğraflayıp, hayranlıkla izledikten sonra zil çalan karnımızı doyurmak için elimizde ki gidilebilecek yerler kağıdına baktık. Ve en yakın yer olan "Black Market" ı seçtik. Buraya gelmek için bazilikayı arkamıza alıp sağ tarafında bulunan Via Panispernadan aşağıya doğru indik. Yol üzerinde sol tarafta aradığımızı bulduk.
Blackmarkette dönüş yolunu bulmaya çalışan Gaye
Barın dekorasyonu müthiş (yani bizim için), canlı müzik yapan gençlerin olduğu bir şarap evi. Tabi burada da bir şeyler atıştırabilirdik, ancak; İtalya mutfağının güzel mi güzel makarnalarını iyi yapan yerlerinde yemek ve "ıykk bu nasıl bir tad?" dememek için dinlenme molası verdiğimiz bu güzel mekandan ayrıldık ve yürüyerek ara sokaklardan, hatta çıkmaz sokaklardan geçerek geldik tekrar otelimizin de bulunduğu Via Merulanaya. Yol üzerinde yine Fabionun bize önerdiği "Ristorante Pizzeria"da yemeğimizi yedik o kadar yorgunduk ki ne yediğimiz yemeği, ne faturayı çekmişiz. O yüzden net bit isim ve fiyat veremeyeceğim ancak yemekler lezzetliydi ve fiyat da abartı bir fiyat değildi. Öyle hatırlıyorum yani :)) Bel-sırt-boyun ağrılarımız artık şiddetli uyarı verdiğinden bugünü böylece sonlandırdık.

Roma' da ikinci gün:



Bugün, dünyanın yüz ölçümü olarak en küçük ülkesi olan, Roma şehri içerisinde ki, Vatikan'ı görme günü. Biliyorsunuz ki Vatikan, hristiyanlık dininin katolik mezhebinin yönetim merkezi. Papa, burada hem devlet başkanı, hem de katolik mezhebinin ruhani lideri olarak bulunmakta. Gelelim nasıl gidileceğine? Biz, bulunduğumuz yere yakın olan metro durağından kırmızı hatta binip Ottaviano durağında indik via Ottaviano boyunca ilerledik ve zaten müthiş kalabalığı da takip edince baktık ki gelmişiz. Şehir-devletin dışı duvarlarla kaplı zaten. Şu meşhur fotoğrafın olduğu taraftan girdik Vatikan'a (yani Aziz Petrus Meydanı). Vatikanın içinde S. Pietro Bazilikası, 54 galeriden oluşan Vatikan müzeleri ve müzeleri gezdikten sonra ancak gezilebilecek olan Sistina Şapeli var. Aslında fotoğraflarından gördüğüm kadarıyla Sistina Şapelini görmeyi çok istiyordum ancak, öyle bir kuyruk vardı ve müzeleri de görmeyi istemediğimizden dıştan görünümle yetinip :) çıktık Vatikan' dan. Via della Conciliazione boyunca yürüyüp Castel Sant' Angeloya geldik. Kale M.S 139 yılında Hadrianus ve ailesinin mozolesi olarak yapılmış, daha sonraları Orta Çağda kaleye dönüştürülmüş papaların ikametgahı olarak kullanılmış, Cem Sultan burada esir tutulmuş. Kale ile Vatikan arasında gizli bir geçiş varmış. Kale, bugün müze hizmeti vermekte. Kalenin hemen girişinde geldiğimizden beri ertelediğimiz yüzü olmayan adamlarla pozumuzu da verelim.

Saint Angelo
Kalenin önünde Ponte Saint Angelo uzanmakta. Bu köprünün üzerinde Bernini tarafından tasarlanan on  güzel heykel mevcut. Her heykel İsa'nın çarmıhta çektiği acı ve ölümünü temsil eden simgeler taşıyormuş. Çok güzel olan bu tarihi yapının üzerinden karşıya geçtik ve ara yollardan Piazza Navonaya doğru ilerledik. Oldukça büyük olan bu meydan, zamanında 3000 kişilik bir stadyum olarak tasarlanmış. Bugün, meydanda bulunan tarihi yapılar, çeşmeler, cafe& restaurantlarıyla, Romalıların en cazip buluşma mekanlarından. Meydanda bulunan yapıların en önemlisi ise Berninin dört nehir çeşmesiymiş. bu çeşme adını tasarımında ki 4 heykelin 4 kıtayı temsil etmesinden gelmekteymiş. Bunlar; Afrika' da Nil, Asya'da Ganj, Avrupa'da Tuna, Amerika' da Plata nehirleri. Çeşmelerin önünde ki oturaklarda dinlenip bu güzel meydanın havasını teneffüs ettik.Sonra yine tabanlara kuvvet. Hadi bakalım.



Ara yollardan ilerleyip Pantheona geldik. Önünde bir yürüyüş var bayraklı, afişli bir topluluk, güvenlik ekipleri...Kenardan kenardan Pantheonun içine girdik (giriş bedava). Pantheon, antik Roma' nın tüm tanrıları için tapınak olarak yapılmış. Gelelim buranın sırrına, efenim bu yapının betondan geniiiişşşşş kubbesinin tam ortasında tepesinde büyükçe bir boşluk var. Neden? diye sormayın ben de bilmiyorum :)

Pantheonun tepesinde ki boşluk :)

Ancak bu boşluktan içeriye yağmur hiçbir şekilde girmiyormuş. İşte olayın sırrı da bu! Azmettik herbiyerleri gezecez ya, kilit noktalarda 5-10 dakika dinlenme molası verip tekrar düşüyoruz yollara. Yeni adres; Campo de' Fiori. Öğrendiğimize göre oldukça turistik olan bu güzel meydanda pazar kurulu oluyormuş. Gittik gördük, evet meydanda aynen bizimkiler gibi sebze-meyve pazarı var. Ayrıca  makarnalar, soslar, baharatlar...fiyatlarını her ne kadar tam olarak hatırlamasam da yine de hediyelik alınabilecek bir yer. Burada herhangi bir restauranta oturduk ve artık guruldamaya başlayan midelerimizi şöyle bir şenlendirdik. Hayatımda unutamayacağım lezzette lazanya ve tiramisuyu işte burada yedim :) Mekanın fotoğrafını almayı unutmuşuz ama...Mideleri de doldurduktan sonra mecburi daha yavaş adımlarla :) ara yollara gire çıka çamaşır asılı evlerin önünden geçerek geldik, Trastevere bölgesine. Burada da diğerlerine nazaran daha az kalabalık barındıran, tabii ki yine en az bir çeşmesi olan bir meydan vardı. Çeşmenin merdivenlerinde oturup dinlenirken bir baktık; orada, bir sokak fotoğrafçısı var, uzakta. Gökhan' ın dikkatinden kaçar mı? Yıllardır eski usül bir makineyle "İstanbul Hatıraı" pozu verelim deyip durur. Nihayet Roma' da, Trasteverede, tam olmasa da, istediği pozumuzu verdik. Fonda tersten "Roma Hatırası" yazmıyordu ama olsundu. Unutamayacağımız bir anı oldu bizim için. İtalyan abim bizi çekerken biz de boş durmadık tabi onu çektik :)

hatıra pozumuz

sokak fotocusu abi
Buradan nehir boyu uzanan yol boyu ilerledik. Nehir kenarında spor yapan insanları görmek bir Avrupa şehrinde olduğumuzun kanıtı tabi. Tekrar nehrin karşı tarafına dönelim derken bir de ne görelim?? Nehrin tam ortasında, minnak bir adamsı oluşum, Tiber adası.


Nehir belli bir yerden sonra ikiye ayrılıyor ve ortasında bir yerleşim ve tekrar birleşiyor. Ada hakkında çok çeşitli hikayeler var çok önemli gibi gelmediğinden burada yazmıyorum. Tiberin içinden karşıya geçtik ve tam da  otobüs duraklarının önüne geldik. Baktık duraklar arasında Spagna var atladık otobüse yakın olduğunu tahmin ettiğimiz bir yerlerde indik. Yolumuzun üzerinde ki bir dizi çekimine doğal figüranlık yaptık, bunu yapmasak olmazdı :P



Geldik meşhuurr İspanyol merdivenlerine ay!o da ne! merdivenler tadilatta :( Aşk çeşmesi açılmış, burası kapanmış neyse, olsundu, azcık kenarından, kıyısından, köşesinden görüverdik. Bir dinlenme molası veremedik ama...İspanyol merdivenlerinin hemen önünde yine güzel bir çeşme var Fontana della Barcaccia bu çeşme de Bernini tarafından tekne şeklinde tasarlanmış. Tekneden su sızıyor görüntüsü verilmek istenmiş. İspanyol merdivenlerinin bulunduğu arnavut kaldırımlı sokakta, güzel dükkanlara baka baka gelatolarımızı yiyerekten ilerledik. Yolun sonunda  Piazza del Popoloya vardık. Bu meydanda hemen sağ tarafta Leonardo Da Vinci Müzesi var. Da Vinci' nin ahşap birçok model tasarladığını ve bu modeller üzerinden bir takım icatlar geliştirdiğini biliyor muydunuz? Ben şahsen bilmiyordum, gördüm, öğrendim :) Gökhan sağolsun bu müzeye gitme fikri ondan çıktı. Ben pek sevmem aslında müze falan ama bu oraya kadar gidildiyse görülmesi gereken bir müze bence. İcat modellerinin üzerinde İngilizce anlatımları var. Modeller ait ayrıntılı bilgi de buradan alınabiliyor. Müzeden çıktığımızda hava kararmıştı ancak bu devasa(gerçekten) meydanda bir dinlenme molası vermek istedik. O arada yaptığım araştırmalara göre bu meydan Romanın en büyük meydanıymış. Büyük kutlamalar bu meydanda yapılırmış. Meydan, sağ ve sol tarafı tamamen birbirinin aynı şekilde inşa edilmiş dairesel bir alandan oluşmakta ve yine ortada bir Mısır dikilitaşı mevcut. Meydanın girişinde dışarıdan görünümleri birebir aynı olan iki klise mevcut. Biz gezmedik malum akşam olmuştu. Ama isteyenler gezebilir tabi :) Buraya bizim makinemizin kadrajına sığması mümkün olmadığından meydanın internetten alıntı bir fotoğrafını koyuyorum ki büyüklüğünü kavrayın :Pp
alıntı foto
Meydanda biraz dinlendikten sonra buraya çok yakın bir durak olan, Flaminiodan metroya binip Cavour durağında indik ve kah ara sokaklarda gezinip kah gözümüze güzel gözüken mekanlarda oturup Roma' da ki son gecemizi de tamamladık. Bir sonraki gün önce floransa' ya dönüş oradan da Bologna' ya gidiş olacağı için Roma gezimizi burada noktalıyoruz maalesef. Zaten hemen hemen gezilmesi gereken her yeri de gezip görmüş olduk. Ey okuyucu! İtalya' ya gelip de her yerinden ayrı bir tarihi eser fışkıran bu şehri gezmemezlik etme sakın! Roma' yı görmeden İtalya' yı gördüm deme yani...Bizden söylemesi...








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder